-
Bir an sonsuzlukla sınırsızlık arasında nüans var mı diye düşündüm... Derken Halil Cibran'a çıktı yolum:
'' Siz birliktelik için doğmuşsunuz. Ölüm meleğinin beyaz kanatları sizi ayırana kadar ayrılmayacaksınız.Tanrı'nın sessiz tanıklığında bile beraber olacaksınız, ama birlikteliğinizde mesafeler bırakın; bırakın ki, cennetin rüzgarları aranızda dansedebilsin...birbirinizi sevin ama, aşk tutsaklığ...ı istemeyin.. bırakın aşk, ruhunuzun kıyılarına vuran dalgalar gibi olsun... birbirinizin bardağını doldurun ama aynı bardaktan içmeyin; ekmeğinizden verin birbirinize ama aynı somundan ısırmayın... birlikte şarkı söyleyin;lakin birbirinizi yalnız bırakmayı da bilin, sazın telleri de yalnızdır ve armoni içinde aynı melodiyi seslendirir... birbirinize kalbinizi verin ama karşılıklı kilitleyip saklamak için değil! sadece hayatın eli o kalbi saklar! birlikte durun, ama yapışmayın, tapınakların sütunları da bitişik değildir! ve unutmayın; meşe ile çınar birbirlerinin gölgesinde büyümezler...'' Düşünmeye değer. Sığıntı mutluluklar değil elbette istediğimiz. Bir ve beraber olduğumuz insan ögesiyle aynı hedefi, aynı amacı paylaşmak. Bu paylaşımda tek tarafın güçlü olması yetmez. Her iki tarafın da gerektiğinde birbirini taşıyacak, gerektiğinde o birlikten güç alıp yalnız başına savaşacak kadar cesarete sahip olması gerekir. Böyle bakınca sınırlı olan da acizlik yük olmaya dönüşüyor; sınırsız olma mücadelesi verendde paylaşıma. Halil Cibran'ın söylemlerinde bu paylaşıma konulmuş sınırlar var. Bu kadarına katılmıyorum elbette. Ancak bu çizgi beni kulla tanrı ayrımına taşıyor. Algıladığımız evren ne kadar gerçek ve biz algıladığımız bu evrende kul sıfatımızla ideal olana ne kadar yakınız? Zaman neyin ifadesi? Yine Halil Cibran:
''Hayatın öyle geniş ve büyük boşlukları vardır ki,can buralarda dolanırda,bu süre,insanoğlunun kendi buluşu olan zaman tarafından ölçülemez.'' İnsanoğlunun kendi buluşu olan zaman, ifadesinin altını çizmek istiyorum. Ey, geceyi ve gündüzü yaratan, ne kadar çok bilgiye muhtaç bu insan. Sonsuz olduğunu biliyorum ve bu sonsuzluk içinde kendi sınırlarımın ya da sınırsızlığımın ışığını duyumsamak istiyorum.
Rakamlarla sınırlanmış insan ömründe sabit bir rakam yok. Bildiklerimizin bilemediklerimize oranı ne? Rutin bir devinim içinde yuvarlanıp giden hayatlarımız yalnızca yemek, içmek, uyumak, para kazanmak, üzülmek, eğlenmek, gülmek gibi sözcükler üzerine kurulmuşsa anlamı ne?
Bunun bir başı olmalı, sonrası... Cehennem ya da Cennet kavramlarında da sınır var. Nereye kadar? Bir alış-veriş değil hayat. Görev ve sorumluluklarımızdan aldığımız hazzın üstüne verilmiş ödüller beklediğimiz. Hayır! Bu kadar sıradan olmamalı. Böyle bakarsak kavrayamayız sınırsızlığı, Sonsuzluk ne kadar ALLAH'A yakışıyorsa sınırsızlık da kula diye düşünüyorum ben. Beklentisizlik açar önümüzü, beklemelerde sınır var.
Son Güncelleme: Çarşamba, 02 Nisan 2014 16:43
Yorumlar
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için